Üniversiteler iş bulma kurumu gibi mi görülüyor?



YGS sonuçları açıklanıyor. İki milyona yakın aday barajı geçecek, bunların önemli bir kısmı LYS’ye başvuracak ve lisans programlarımda okumak isteyecek. ÖSYM verilerine göre üniversite talebi her yıl artıyor. Bu yıl 2 milyon 360 bin öğrenci oldu. Aslında bekliyordum ama yine de şaşırdım. Her yıl sistematik olarak başvurunun artması bana ilginç geliyor. Hem de ne artış, 1980 yılından bugüne kadar inceledim. Bakın nasıl bir değişim var.

1980’de başvuran aday sayısı 466 bin bunların 198 bini lise son sınıf öğrencisi, yıl 1985 başvuran sayısı 484 bin son sınıf sayısı 220 bin yani o beş yılda pek değişim olmamış. 1990’da başvuran sayısı 892 bine fırlamış neredeyse iki kat artmış. Devam edelim, 1995’te başvuran öğrenci sayısı bin 263 bine yükselmış artış yine 400 bin civarında olmuş ama lise son sınıf öğrenci sayısı 469 bin olmuş yani son sınıf artışı yine 130 bin. İlginç olan 1985-1995 yılları arasında üniversite sınavına başvuran öğrenci sayısı 3 kat artarken bu rakamdaki lise son sınıf öğrenci sayısı bir kat artmış. Burada şunu araştırmak lazım, ‘ne oldu da lise son sınıf artmadığı halde sınava giren öğrenci sayısı bu kadar arttı?’

Evet devam edelim; 2000 yılında sınava başvuran aday sayısı bin 407 iken, 2005’te başvuran öğrenci sayısı bin 844 bine yükselmiş. Bu arada 2010 yılında sınava başvuran öğrenci sayısı bin 587’ye gerilemiş. Bunun sebebi bir yıl önce liselerin 4 yıla çıkmasından dolayı lise son öğrencisi yerine mezun durumdaki öğrenciler üniversiteye yerleşmeleridir. 2013 yılında başvuru sayısı 1.852 bine yükselmiş. 2014 yılında artış devam etmiş; başvuran sayısı 2 bin 86 bine, 2015’te başvuru sayısı 2 bin 126 bine, 2016’da 2 bin 230 bine ve nihayet bu yıl 2 bin 360 bine yükselmiş başvuru sayısı. Şimdi bu sayılar ne anlama geliyor yorumlayalım; 1980 yılında 44 milyon nüfusumuz var ve sınava giren sayısı 466 bin, 2014’te ise nüfus 76 milyon sınava giren sayısı 2 bin 26 bin, yani 1980 yılında nüfusun yüzde 1.05’i üniversite önünde beklerken, 2014’te bu oran yüzde 2.66’ya yükselmiş artış yüzde 266 olmuş. Demek ki ülkenin nüfus artışının bu olayla pek bir ilgisi bulunmuyor.

***

Peki neden sürekli artış var? İyimser düşünürsek üniversite eğitimi algısı ve ihtiyacı yükselmiş diyebiliriz. Ama bence bu kadar iyimser olmayalım biraz kötümser olalım çünkü bu süre içinde üniversite sayısı 31’den 180’e yükseldi ve kontenjanları 1980 yılında 41 bin iken bugün lisansta 450 bine yükseldi. Bu rakamların hepsini birçok uzman farklı yorumlayabilir. Bütün bunları düşününce bu sayının artışının tek bir gerekçesi kalıyor; toplum üniversiteleri iş bulma kurumu gibi görüyor. Böyle olunca da insanlar; üniversite eğitimi ile yaşamlarını garanti altına almak istiyor. Yani istihdam ile üniversite arasında bir ilişki kurulmuş durumda. Bunun birçok nedeni olabilir. Lise eğitiminin yetersizliği ve gelecek kaygısının artması, güvensizlik, çocuklarımızı beceri temelli eğitmek yerine akademik alana yöneltmemiz gibi. Aynı zamanda üniversiteye yerleşen her 100 öğrencinin 76’sının okuduğu üniversiteden memnun olmadığını ve yüzde 44’ünün tekrar sınava girdiği, hatta meslek yüksek okullarında terk oranlarının yüzde 45’i geçtiğini biliyoruz.

Sonuç olarak; ülkece bütün geleceğimizi bir sınava bağlamış seyrediyoruz. Diğer eğitim kademelerinde neler olduğu kimsenin umrunda değil. Öncelikle 21 yy. becerilerini öğreten, yaşama hazırlayan ortaöğretim devamında ise dünya ile entegre üniversitelere ihtiyacımız var. En büyük sorunu matematik dersinin iyi öğretilememesi olarak yorumluyoruz ama asıl sorunun rehberlik ve kariyer belirleme sürecinde olduğunu görmüyoruz. Ama dost acı söyler 12 yıllık ilköğretim ve lise eğitiminin çocuklara hiçbir şey kazandırmadığı ve gittikçe içinin boşaldığını görmek beni üzüyor ama daha da üzücü olan gençlerin hayalini kurduğu üniversitelerin çoğunluğunun da bu liselerden farksız olması. Türkiye’nin acil olarak verimli ve öğrenci odaklı bir sistemi tartışması ve uygulamaya geçmesi gerekiyor yoksa çok ama çok geç kalacağız.

Konular